Ali Kuşçu, Orta Asya'da 13. ve 14. yüzyıllarda gelişen İslam Rönesansı'nın önemli bir figürüdür. Bu dönemde, Maveraünnehir bölgesi, bilim ve kültür alanında büyük bir canlılık göstermiştir. İbn Sînâ, Bîrûnî gibi bilginler, bilgi alışverişinde bulunarak bu kültürel ortamı zenginleştirmiştir. Türkler de bu entelektüel ortamda önemli bir yer tutmuştur.
Ali Kuşçu, Timurlenk’in torunu Uluğ Bey döneminde yetişmiştir. Fatih Sultan Mehmed döneminde birçok eser kaleme almıştır. Bu eserler arasında, astronomiyle ilgili Farsça bir kitap olan Risale fil-Heye dikkat çekmektedir. Bu eser, o dönemde Farsçadan Türkçeye de çevrilmiştir.
Ali Kuşçu, birçok önemli esere imza atmıştır. Er-Risaletü’l-Muhammediyye fi’l-Hisâb gibi eserleri, onun bilimsel katkılarının bir göstergesidir. Bu eserlerin sayısının ondan fazla olduğu bilinmektedir. Ancak kaybolan eserlerinin de bulunduğu tahmin edilmektedir.
15 Aralık 1474 tarihinde Türkiye’de vefat eden Ali Kuşçu, Eyüp’te defnedilmiştir. Onun çalışmaları, sadece kendi döneminde değil, sonraki nesillerde de etkili olmuştur. Bu nedenle, Ali Kuşçu’nun mirası, Türk bilim tarihinin önemli bir parçasını oluşturur.
Fatih Sultan Mehmed, Rönesans Avrupa’sında özgün bir aydın olarak tanınmıştır. Arapça ve Farsça bilgisi yanı sıra, İtalyanca ve eski Yunancayı da iyi bilmesi, onun entelektüel derinliğini göstermektedir. Resim sanatına olan ilgisi, gençliğinde yaptığı eskizlerle de ortaya çıkmıştır.
Rönesans, Türkiye’de duraksasa da, 20. yüzyıla kadar etkisini sürdürmüştür. 19. yüzyılda orduda tıbbın, kimyanın ve coğrafyanın gelişimi, bu dönemin etkilerini göstermektedir. Türkiye’nin bilimsel atılımlarının kökleri, bu dönemde atılmıştır.
1925 yılında Ankara Hukuk Mektebi’nin kuruluşu, Türk hukuk tarihinde önemli bir adım olmuştur. Bu girişim, hukuk inkılabından önce eğitim vermeyi amaçlamıştır. Ancak, 1933 üniversite reformuyla gereken atılım yapılmıştır. Bu okulun kuruluşunun anılması, hukuk tarihi açısından önemlidir.
1926 yılı, Türk hukukunun Romanizasyonunda ikinci safhadır. Bu süreç, Türk devletinin uluslararası hukuka yakınlaşmasını sağlamıştır. Batı ile ilişkiler, sadece savaşlarla değil, yoğun diplomasiyle de yürütülmüştür.
Rahmi Koç Teknoloji Müzesi, kendine özgü özellikleriyle dikkat çekmektedir. Orijinal eski modellerin yanı sıra, üretimde kullanılan ilk deneme modelleri de sergilenmektedir. Bu özellik, müzenin en orijinal tarafını oluşturur.
Müzenin işleyişi de oldukça önemlidir. Eksik parçaların envanteri yapılmakta ve bulunamayan parçalar için arayış sürdürülmektedir. “Beygir Gücü” sergisi, her yaştan ziyaretçiyi kendine çekmektedir.
2024 yılı, TDK ve Ankara Üniversitesi işbirliğiyle yılın kelimesinin seçilmesi için anket yapılmıştır. “Kalabalık yalnızlık” gibi bir kelime seçilmiştir. Bu kelimenin kabul edilmesi, akademik açıdan sakıncalıdır. Dilin önemi göz ardı edilmemelidir.
Gelecek yıl, daha iyi şeylere yer vereceğimiz bir yıl olmalıdır. Toplum olarak hak ettiğimiz güzel günlere ulaşmamız dileğiyle, sağlıklı ve mutlu yıllar dilerim.